HZ. FATIMA-TÜ ZEHRA (ANNE)

  • 07 Mayıs 2019, Salı

soyunu devam ettiren tek evlâdıdır. Peygamberimizin diğer çocuklarından dünyaya evlâdı gelmemiştir.

    Hicretten 16 yıl önce ve risalet’ten beş yıl önce Cemaziyelahir ayının 20.günü dünyaya gelir. Doğum tarihi miladi olarak 20 Ocak 606’dır.

Künyesi: Ümmül Hasan, Ümmül Hüseyin, Ümmül Muhsin’dir.

 

Lakabı:  Zehrâ               (parıl parıl parlayan),

            Sıddıyka           (özden bağlı olan),

            Tâhire               (tertemiz olan),

             Betül               (her türlü kirden arınmış olan),

            Mübareke         (kutlanmış olan),

            Zekkiye            (her kötülükten korunmuş olan),

            Râziyye             (Allah’ın rızasını kazanmış olan),

            Hayrünnisâ       (kadınların en hayırlısı),

            Seyyide            (kadri yüce ve ulu olan).

 

   Hz. Muhammed tarafından en çok sevilen isim idi. Öyleki Mescide geldiklerinde, Hz. Muhammed önünde ayağa kalkmıştır. Bu saygı Hz. Fâtima’nın yüceliğini bildirmesi bakımından kanıttır.

Tanrı, övgülerin en güzeli ile Hz. Fâtima’yı, Hz. Ali’yi ve cariyeleri Fidda Hazretlerini Hel eta (dehr ve insan) suresinde anar. Bu surede haklarında 16 ayet vardır.

     Hz. Muhammed tarafından hakkında söylenmiş pek çok kutlu söz bulunmaktadır. Bazıları şöyledir;

    “Ey Fâtima! Allah sana ve senin soyuna cehennemi haram kılmıştır.”

    “Fâtima bendendir, ben Fâtima’danım.”

    “Allah Fâtima’nın sevincinden sevinç duyar, gazabından gazaba gelir.”

    “Fâtima’yı inciden beni incitmiş, beni inciden ise Cenabı Allah’ı incitmiş olur.” (bu hadis Fâtima’yı incitenlere ithaf olunur.)

    “Benim soyum Fâtima’dan gelecektir.”

    “Fâtima cennet hatunların seyyidesidir.”

   Hicretten iki yıl sonra, 18 yaşında iken 21 Mart 624 miladi tarihte Hz. Ali ile evlendirilir. Evlenme olayları kısaca şöyle olur.

Hz. Fâtima’yı pek çok kişi istemiştir. Hz. Resul isteyenlere “Fâtima’nın evlendirilmesi benim iznime bağlı değildir. Allah’a bağlıdır.” Diyerek cevap verir. Evlenme zamanı geldiğinde, Tanrı Cebrail vasıtasıyla emrini bildirir. Emir üzerine Hz. Resul, Hz. Ali’yi çağırarak:

    —Ya Ali! Allah senin ve Fâtima’nın nikâhını dört kutlu meleğin tanıklığında kıymıştır. Bana düşen o’nu sana teslim etmektir. Hazırlığını gör! Diyerek emir verir.

Hz. Ali, Resuli Kibriya’nın bu emrini hemen yerine getirir. Son derece sade bir törenle evlendirirler. Nikâhlarını yeryüzünde Hatem-ül Enbiya Muhammed Mustafa hazretleri kıyar. Böylece hem Tanrı hemde o’nun sevgili elçisinin katında iki kez nikâh kıyılmış olur.

Bu kutlu evliliklerinden Hasan, Hüseyin, Muhsin adında 3 erkek ve Zeynep, Ümmü Gülsüm adında 2 kız çocuğu olur. Çocuklarından en son doğan Muhsin Hz.leri, hilafet kavgası için Hz. Ali’nin evini basan Ömer İbni Hattab tarafından kapı ittirilmek suretiyle şehit edilir. Annesinin kucağında iken üstüne düşen kapı masumun hayatını sona erdirir.            

Hz. Muhammed, Hayber kalelerini alırken, en son Fedek bağlarının olduğu kale kalmıştı orduyu hazırlar ki, son kalan kaleyi de alsın. Fakat Fedek Yahudileri içlerinden bir heyet seçerek, Hz. Muhammed’e şöyle bir başvuruda bulunurlar.

   “biz, sizler ile savaşmak istemiyoruz. Bağlarımızı harap etmeyin, bizi de buradan çıkarmayın. Mülkiyeti sizin olsun. Biz, size ortakçı olarak çalışalım. Bağların bakımını biz yapalım, mahsulü yarı yarıya bölelim” teklifini yaparlar.

  Hz. Peygamber’de, bunların teklifini kabul eder. Hz. Ali’ye, bunlar ile yazılı anlaşma yapılmasını emir buyurur. Bu yazılı anlaşma ile Fedek bağları Hz. Muhammed’in himayesine geçer. Diğer savaşların ganimetlerinde olduğu gibi, Hayber kalelerinde de elde edilen ganimetin  %5’i olarak, sahabeler Fedek hurmalıklarını Hz. Muhammed’in payı olarak verirler. Fedek mülkiyeti, Hz. Muhammed’e geçtikten bir süre sonra, İsra Suresi’nin 26’ıncı ayeti ve Rum Suresi’nin 38’ inci ayetleri gelir.

   Hz. Muhammed, bu ayetleri öğrenince, aklına en fakir olan Ali ile Fâtima gelir. Bu ayetlerin hükmüne dayanarak, kızı Fâtima’yı çağırır ve Fedek hurmalıklarını yazılı bir hüccet ile Hz. Fatima’nın üzerine kayıt eder. O tarihten sonra, Fedek’teki ortaklar ile Hz. Fâtima ilgilenir ve sahip çıkar. Böylece bu bağların bütün geliri de Hz. Fâtima’ya gelmiş olur. Fakat Halife Ebu Bekir, “Peygamberlerin mirası olmaz, onların bıraktıkları mallar sadakadır” diyerek, Hz. Fâtima’nın mülkü olan Fedek hurmalığını elinden alınmıştır.

    Kur’an-ı Kerim ayetlerinde, şöyle buyuruyor.

  İsra Suresi ayet 26: “Ve âti zil kurba hakkahuilaâhir.”Türkçe anlamı: Kurba’ya kendi hakkını ver. Hz. Peygamber, Cebrail aleyselâma sorar: “Kurba kimdir? Onun hakkı nedir?” Cebrail aleyselâm buyurur ki: “Zil Kurba, Fâtima’dır. Onun hakkı Fedek’tir.”

  Bu ayet, Hz. Fâtima anamıza, babasından bir hak sahibi olduğunu ve hakkının verilmesini emrediyor.

   Rum Suresi ayet 38: “Yakınlığı olan yoksula, yoldan kalmışa hakkını ver. Allah’ın rızasını bilenler için en hayırlısı budur. Onlar saadete erenlerdir.”

   Meryem Suresi 1’den 7’ye kadar olan ayetler: “Rabbinin kulu Zekeriya’ya olan rahmetini anmadır. O Rabbine içinden yalvarmıştı. Ya Rab! Gerçekten kemiklerim zayıfladı, saçlarım ağardı. Rabbim! Sana yalvarmaktan hiç bir zaman geri kalmadım. Doğrusu benden sonra, yerime geçecek yakınlarımın, iyi hareket etmeyeceklerinden korkuyorum. Karım da kısırdır. Katında bana bir oğul bağışla ki, Bana ve Yakup oğullarına mirasçı olsun. Rabbim! Onun, rızanı kazanmasını da sağla. Allah: Ey Zekeriya! Sana Yahya isminde bir oğlanı müjdeliyoruz.”

Neml Suresi ayet 16: “Süleyman, Davut’a vâris oldu. Ey insanlar size kuşdili öğretildi. Size her şeyden bolca verildi. Bu Allah’ın bir lütfüdür.”

  Yunus Suresi ayet 75: “Musa’ya, kardeşi Harun’u varis kıldık.”

  İbrahim Suresi ayet 39: “Ya Rabbim! Ben kocamışken, bana İsmail’i ve İshak’ı varis kılan Allah’a hamd olsun.”

      Şimdi sormak lazım: Kur’an diğer peygamberlere varis tanıyor da, Halife Ebu Bekir, neden Hz. Muhammed’e varis tanımıyor, verilen mirası gasp ediyor?

   Hz. Fâtima, Fedek’teki vekillerinin çıkarıldığını, babasından kalan malına Ebu Bekir’in el koyduğunu duyunca, doğru Ebu Bekir’e gider.

   Ona der ki: “Ne sebeple benim babamın bana verdiği malımı alıyorsun? Bunu bana Allah ve onun Resulü vermiştir. Ne yüzden benim vekilimi Fedek’ten çıkarttın?.” Ebu Bekir: “babanın sana verdiğine şahidin ve ispatın var mı?” diye sorar.

   Hz. Fâtima, babası Resullahın, kendisi için yazıp altını tasdiklediği hücceti gösterir. Fakat Ebu Bekir, Peygamber’in altını tasdiklediği hücceti kabul etmez. Hz. Fâtima’dan şahit ister. Hz. Fâtima: “Ey Ebu Bekir! Sen Allah’ın kitabını, Resullah’ın altını tasdiklediği senedini bir tarafa atıp, şahit istiyorsun. Bizde yalan sadır olmaz. Fakat pekâlâ, öyle olsun” diyerek, çıkar gider.

    Hz. Fâtima, biraz sonra Cennet ile müjdelenen Ümmî Eğmeni şahit olarak getirir. Ümmî Eğmen diyor ki: “Ben şahidim, Allah peygamber’e, vahy etti. Peygamber de, yazılı hüccetle Fedek mülkünü kızı Fâtima’ya verdi.” Ebu Bekir, onu da kabul etmez. Yeniden başka şahitler getir, der. Bunu üzerine Hz. Fâtima, Hz. Ali’yi, İmam Hasan’ı, İmam Hüseyin’i şahit olarak götürür. Ehli Beyt’in tamamı buna şahitlik ederler ki, “Hz. Muhammed, Allah tan gelen vahyinin hükmüne uyarak, sağlığında, Fedek bağlarını kızı Fâtima’ya verdi.” Ne yazık ki, Ebu Bekir ile Ömer, o bağlar bütün Müslümanların malıdır bahanesiyle, yine geri vermezler.

         Hz. Ali der ki: Ey Ebu Bekir! Sen Allah’ın hükmünün hilafına, bir hüküm veriyorsun. Eğer bir Müslüman’ın elinde bir mal olsa, ben de gelip bu mal benimdir desem, sen kimden şahit istersin? Ebu Bekir “senden”, der Ali de “Öyleyse neden Fâtima’dan şahit istiyorsun? O mal onun tasarrufundadır. Gasp eden sizsiniz, sizin şahit göstermeniz gerekir” deyince, Ebu Bekir susar kalır, cevap veremez. Fakat her zamanki gibi, Halife Ömer, sert bir tavırla, “Ey Ali, bu sözleri bırak, bizim seninle karşılıklı fikir yürütmeye gücümüz yetmez. Ne yaparsan yap vermeyeceğiz, bunu bilesiniz” diye, çok sert ve saygısızca cevap verir.

    Ümmü Eymen’in ve Hz. Ali’nin şahitliklerini kabul etmeyen Halife Ebu Bekir’e karşı, Hz. Fâtima, Mescide gelerek, mim bere çıkar ve şu konuşmayı yapar, hakkı olan Fedek hurmalığını geri almaya çalışır.

   “Ey insanlar! Biliniz ki ben Fâtima’yım ve babam Muhammed Mustafa’dır. Sözün ilkini ve sonunu bilerek söylerim. Konuşmamda, davranışımda lüzumsuz ve münasebetsiz bir şey yoktur ve olmaz. Şimdi siz tutup, benim kendi babamın varisi olmayacağımı söyleyebilir misiniz? Cahiliye ahlâkı ile mi hüküm ediyorsunuz? Yoksa durumu bilmiyor musunuz? Hayır biliyorsunuz.

Şu parıldayan güneş kadar biliyorsunuz ki, ben Peygamberin kızıyım. Ey Abu Kuhâfe’nin oğlu Ebu Bekir, Allah’ın kitabında senin için “Babasına varis olur” yazılı iken, benim için “vâris olmaz” mı yazılı? Çok çirkin bir iş yapıyorsun. Allah’ın Kitabı’nı göz göre göre bir kenara mı atıyorsun? Yoksa Kur’an’ın hükmü benim için geçerli değil mi? Benim ile babam arasında akrabalık ve verâset işlemiyor mu? Mirasla ilgili ayetler size mi özgü? Babam ve ben o ayetlerin dışında mı kalıyoruz? Kur’an size mi, yoksa babama mı inmişti? Yoksa iki Kur’an ve iki din mi var? Ben ve babam bunların ikincisin demiyiz? Yoksa Kur’an-ın inceliklerini siz, babam ve Hz. Ali’den daha mı iyi biliyorsunuz?

   Ve siz ey Ensar! Allah’ın Resulü babam, her zaman demez miydi: “Kişinin varlığı evladında korunur.” Ne kadar çabuk unuttunuz, ne kadar acele yeni şeyler icat ettiniz. Ey insanlar! Yaptıklarınız Allah’ın gözü önünde oluyor. Ben size acıklı bir azabı da haber vermiş olan bir nebinin kızıyım. Yaptığınız bu yanlış işler ile Kur’an hükümlerini inkâr etmiş oluyorsunuz. Yapın yapacağınızı ve bekleyin sonucu, biz de bekleyelim.”

   Hz. Fâtima, yüzünü Halife Ebu Bekir’e çevirerek, “Ne çabuk bizim hakkımızda gelen ayetleri unuttun? Sen ve senin gibiler hakkında gelen Araf süresinin 179’uncu ayetini hatırlamaya çalış” deyip, ağlayarak çıkar, evine gider. (Araf süresi ayet 179): “Ant olsun ki, cehennem için birçok cin ve insan yarattık. Onların kalpleri var, ama anlayamazlar. Gözleri var, ama görmezler. Kulakları var, ama işitmezler. İşte bunlar sapık olanlardır. İşte bunlar gafildirler, yaptıklarının cezasını göreceklerdir.

 

   Konuşma bittiğinde mescit birbirine karışmıştı. Hz. Fâtima’nin haklı olduğunu savunanlardan ağlayanlar, isyan edenler ortalığı mahşer yerine çevirmişlerdi. Fakat bu olaylar Halife Ebu Bekir’i ve Ömer’i kararından geri çevirememişti. Onlar Ehli Beyti maddi ve manevi çökertmeye kararlıydılar.

   Hz. Fâtima, sağ olduğu müddetçe de Ebu Bekir ile Ömer’e küs kalır ve bir daha onlar ile konuşmaz. **Hz. Ali’ye vasiyet eder ki: “Ben ölürsem, Ebu Bekir ile Ömer’i cenazemin üzerine bırakma. Beni gece defin et ki, mezarımın nerede olduğunu dahi bilmesinler.” Hz. Peygamberin sevgili kızını, bu derece gönülden yaralayanlara, Hz. Peygamber şefaat eder mi, bilmem. Takdiri Allah’a kalmıştır.

   Hz. Fâtıma anamızın ölümünden sonra, İslam’ın ikiye bölünmesine gönlü razı olmayan Hz. Ali, Halife Ebu Bekir’e biati kabul etmiştir. Halife Ebu Bekir, Hz. Ali’nin biati anında, yapmış olduğu bir konuşmada, istemeyerek de olsa hakikati gizleyememiştir. Demiştir ki: “Ya Ali! Senin Ehli Beyt’ten oluşun, benim meziyetlerimden. Daha üstündür.”

Halife Ebu Bekir ile Ömer, Hz. Fâtima’nın mirasını, Hz. Peygamber’in bir hadisini kendi çıkarlarına uydurarak gasp etmişlerdir.

    Esasında bu hadisin aslı şöyledir: “Peygamberlik mirasla olmaz. O Allah’ın bir lütfu dur, bir ihsanıdır, bir hadisidir.” İşte bu gafiller, hadisi şöyle ters çevirmişlerdir: “Peygamberlerin bıraktıkları miras olmaz, sadâkadır”, diyerek değiştirmişler.

Maksatları, karşılarında büyük bir güç gördükleri Hz. Ali’yi hilâfetten uzaklaştırmayı ve onun gelir kaynaklarını yok etmeyi, maddi gücünü zayıflatmayı ve onun karşısında güçlenmelerini sağlamak için yaptıkları sinsice bir oyundur.

   Kur’an-ı Kerim’in ayetlerine, tarihlere ve hadislere baktığımız zaman, Halife Ebu Bekir ile Ömer, Peygamberin Ehlibeyti’ne ilk haksızlık yapan kişiler olarak tarihlere geçmişler. Bu olayların tümünü bir arada, bir kitapta değil, ama bölüm, bölüm tarih kitaplarının içinde hepsini de bulursunuz.

  Hz. Ali ile evlilikleri 8 yıl, 5 ay 5 gün sürer. Babasının vefatından 79 gün sonra 26 ağustos 632 tarihinde (yaklaşık) 26 yaşında iken vefat eder. Hicri olarak 3 Cemaziyyelahir, 11 tarihidir. Babası gibi o da Hz. Ali tarafından yıkanır, kefenlenir ve gece Hz. Muhammed’in kolları arasına teslim edilir.