HZ. ALİ'Yİ TANIYABİLDİK Mİ?

HZ. ALİ'Yİ TANIYABİLDİK Mİ?

  • 23 Mart 2017, Perşembe

Hz. İmam Ali ismini duyduğumuzda vücudumuz, kalbimiz bir ferahlar o isim bizi düşüncelere daldırır. Ali kimdir, nasıl bir VELİ-YULLAH bu isimdeki özellik nedir? Ali’nin yaratılışındaki özellik nedir niye çok seviyor ve ona bu kadar muhabbet duyuyoruz? Ali’ye gerçekte aşk besleyen kişiler mi’yiz? Ali’yi tanımak mümkün müdür ?

Çocukluğu, yaşadıkları, savaşlardaki zaferi, yiğitliği, suskunluğu, gizli gizli döktüğü gözyaşları bizim onu tanımamıza yeterli midir?

Yoksa İmam Ali (a.s) beşer üstü bir varlık mı? Hz. Ali (a.s) tanınamayacak bir makamda ise o zaman bizim için bir şey ifade ediyor mu? Tanımadığımız bir insanın bize imam olmasını nasıl açıklayacağız? Tanıyamayacağımız bir insanın imametine iman etmek nasıl olacak? Acaba “Ali’yi tanımak imkansızmı?

 Nasıl olur, Hz. Ali’yi (a.s) tanıyamayız; Hz. Ali’nin (a.s) kim olduğunu; soyunu, anne-babasını bilmeyen mi var? Hepimiz biliyoruz ama bunlar Ali’yi tanımamıza yetermi?, Tanımadan bilmeden aşık olunabilinir mi?

Hz. Ali’nin nerede dünyaya geldiğini, kimin akrabası olduğunu, kimin damadı olduğunu, kimin eşi olduğunu, kimlerin babası olduğunu, gösterdiği kerametleri, mucizeleri yüzyıllardır dilden dile anlattık geldik bunlar Ali’yi tanımak için yeterlimidir?

Hz. Ali’nin (a.s) nasıl inandığını ve inancı uğrunda fedakarlık ettiğini ve hakkında inen ayetleri bilmeyen mi var?
Hz. Ali’nin (a.s) ilminin derinliğini, cesaretini, yiğitliğini bilmeyen mi var?

Hz. Ali’nin (a.s) zühd, takva, iman, ihlas, adalet sahibi olduğunu, yardımsever, yetimi okşayan, aç olanı doyuran, mazulumu koruyan, zalimin karşısında dimdik duran yiğit, kahraman, cesur olduğunu bilmeyen mi var?

Bu soruları çoğalttıkça çoğaltabiliriz. Bunların cevabı verilmeden başka sorular arka arkaya sorulabilir bunları bizler yani Ali’ye tabiyim diyen ve onun ismini duyup ta kim bu Ali diyenlerin sorması gerekir.

Ali’yi ne bizler ne de kendi zamanında yaşayanlar tanıyamadılar. Tanıyamadıkları için 25 sene sustu, tanıyamadıkları için derdini kuyulara anlattı çünkü Peygamberden sonra Ali’yi kimse ne anladı nede tanıyabildi, Peygamberden sonra Ali yalnız kaldı o yalnız Ali’ydi.

Maalesef bizlerde Ali’yi tanımadık, tanıyamadık sadece zaferlerini, kerametlerini anlattık, bizler Ali’yi sevdiğimizi ona muhabbet ve aşk beslediğimizi hep söyledik ve söylüyoruz ama Ali’yi bizlerde tanıyamadık. Suskunluğunu yeri geldi bazen eleştirdik ama suskunluk bazen en büyük tepkidir. Suskunluk düşmanın oyununa gelmemektir. 25 sene sustu.

Hz. Peygamberin buyurduğu gibi: “Ya Ali! Seni Allah ve benden başka kimse hakkıyla tanıyamadı, beni sen ve Allah’ın dışında kimse tanıyamadı, Allah’ı sen ve benim dışımda gerektiği gibi kimse tanıyamadı” tanımaktan maksat nedir?

Bizim Ali’yi tanımaya gücümüz yetmez ama tanımamız için uğraşmalıyız.

Hz. Ali’yi düşündüğümüzde O’nun yaşadığı zamanda anlaşılmadığı, konuşunca da, sustuğunda da suçlandığını görmekteyiz. O’nun en büyük sıkıntılarından birisi de O’nun düşünce ve değerlerinin o zamanın ve o zeminin üzerinde olmasıydı. O dönemde O’nun takipçileri O’nun bu derinliğinin ve ferasetinin anlaşılması gerektiğinin farkında değillerdi.

Ali, kendi sıkıntılarından dolayı acı çekmeyecek kadar büyüktür. Bu O’nun yüreğindeki aşkınlığın göstergesidir. Bildiğimiz kadarıyla Ali’nin feryadının hiçbir zaman eksik olmadığını görüyoruz. Hatta O’nun sükûtu da dertlidir. Bir ömür boyu şecaat ile savaşmış ve büyük bir adayış süreci gerçekleştirmiştir. Fedakârlıklarda bulunmuş ve toplumu gücü ve cihadıyla ortaya çıkarmıştır. O, tüm bunlara rağmen başarıya ulaştığı zamanda yalnızdır.

Karanlık gecelerde Medine’yi terk edip hurmalıkların orada kuyuların başında feryat ettiğini bu sebeple görüyoruz. Zira, “Bir ruhta yalnızlık ve aşk hissi, bu ruhun gelişmişliği oranında daha güçlü, daha şiddetli ve daha ıstırap verici olur.”

Bakar mısınız, Medine’de… Gecenin en karanlığında… Hurmalıklarda… Bir kuyunun içine doğru… Neden çığlıklar, hıçkırıklar ve gözyaşları döküyor… Sessizce… Kimse duymadan… Kimse görmeden… Hem de her gece…  Bu yaşanan yalnızlığı ne anlatır ve nasıl çözümleriz tam olarak bilemiyorum… Hz. Ali'nin büyük yalnızlığını anlatışı vardır ya Ali Şeriati'nin... O yalnızlığı ruhumuzun derinliklerinde hissetmemiz gerekiyor.

Elemlerinin tam ortasında, sancılarının başucunda… Umutlarının başlangıcında, hayallerinin doruklarında, fikirlerinin en hoyratında hissetmek ve görmemiz gerekiyor… Düşün ki; anlatmakta aciz kalsın kelimeler, düşün ki; titreme sarsın, düşün ki; ateşler bassın her tarafı… O çöllere uzan ki, duyulsun sevgili yârin çığlıkları bir hurmalıkta, karanlık olunca, bur kuyunun başında… Bu sahraya varmak, bu tınıya varıp bu ahenge ulaşmak kolay değil elbette.

Bizler Ali’yi tanımak, O’nun gözeticisi olmak zorundayız. Bunun sorumluluğunu en özelimizde hissetmek durumundayız ki tarihin büyük kırılma anlarından birinin karanlığını çözme kudretinde bulunup geleceğimizi aydınlatalım. Bu, insanlığı bilinçlendirme sorumluluğudur. O’nu takip ederek işe başlamalı, O’nun derdiyle azık torbamızı doldurmalı ve yola öyle çıkmalıyız. Biz onun gerçek takipçileri olmalıyız. Bu ise, O’nun la hemdert olmak ve sancılara ortak olmak demektir.

Evet! Hz. Ali’yi (a.s) tanımak, içinde dünyaya geldiği Kabe’yi tanımak gibidir. Ali, Kabe gibidir.

İmam Ali’yi tanımak için O’nun la beraber olmak, O’nun sözlerini, amellerini, yaşantısını görmek gerekir. Asırlar sonra Hz. Ali döneminden uzaklaştıkça pusulaya O’nu tanımak isteyene ihtiyaç olacaktır. Hz. Ali’yi (a.s) tanıtacak pusulalar kusursuz olmalıdır;

Hz. Ali’yi, Kur’an’ın dilinden tanımayı denedik mi?

Hz. Ali’yi, Resulullah’ın  dilinden tanımaya çalıştık mı?

Hz. Ali’yi, kendi dilinden tanımayı denedik mi?

Daha doğrusu Hz. Ali’yi (a.s) tanımaya çalıştık mı?

Kimiler çıkar bizim Arapların Ali’si ile ne işimiz var, katil Ali ile ne işimiz var gibi ipsiz sapsız kendini bilmez cahil, sapık ve vijdansız insanların söylemlerini duyuyorsunuz. Ali’yi tanımamak ne kadar kötü bir durum. Ne kadar acı verici bir şey.

Yabancı Müslüman olmayan ilim insanlarının din adamlarının Ali ile ilgili söylediği sözlere bir bakın.

Her kim dinde Ali bin Ebi Talib'i önder kabul ederse, şüphesiz kurtuluşa erer. Zira Peygamber de, "ALLAH'ım Ali nerede olursa olsun, hakkı vücudunun etrafında döndür." buyurmuştur. 
(Meşhur Sünni tefsirci, Mefatih'ul-Gayb tefsirinin yazarı FahrettinRâzî.)

"Ben, düşmanlarının kin ve haset yüzünden faziletlerini inkâr ettiği, dostlarının korkudan faziletlerini gizlediği kimse hakkında ne diyeyim? Buna rağmen faziletleri doğu ve batıyı kaplamış her yere yayılmıştır." 
(Meşhur edip ve bilgin, Keşşaf Tefsiri'nin ve Esâsü'l-Belağa kitabının yazarı Zımahşerî)

"Ama Ali'ye gelince, onu sadece sevebilir ve aşık olabiliriz. Zira o, değerli bir yiğit ve nefsi yüce bir insandı. Vicdanının kaynağından sevgi ve iyilik seli akmaktaydı. Kalbinden güçlülük ve yiğitlik alevleri yükselmekteydi. Aslanlardan daha cesurdu ama, bu cesareti merhamet, kalp yumuşaklığı ve sevgiyle karışıktı. Kufe'de kalleşçe öldürülmesine sebep olan tek şey şiddetli adaletiydi… 
(Meşhur İngiliz yazarı ve filozofu. Thomas Karlayl)

"Ali, insanlık adaletinin sesiydi; o, ibadet mihrabında, şiddetli adaletinden ötürü öldürüldü!..." (Lübnanlı meşhur Hıristiyan yazar Corc Cordak)

Ali’yi biraz olsun anlamak istiyorsak onu kendi sözlerinden anlayabilir az da olsa tanıyabiliriz. Mükemmel bir eser Nehcü’l Belaga. bizlerin İmam Ali’yi bilmeye ve tanımamıza yardımı olacak bir eser.

Adaletin temsilcisi, savaşların kahramanı, ilim adamı, ilmin kaynağı aynı zamanda bir filozof, yeri geldiğinde kızgın ama çoğu zaman suskun, bir katip, bilim adamı, merhamet ve cömertlik kaynağı, önder, rehber, imam ve Velayet Şahı, gönlü zengin-kesesi boş olan bir Ali. Böyle bir Ali’yi tanıyalım tanıyarak sevelim, sevgi, muhabbet ve aşk besleyelim.