Alevilik ve İstismar Edilen Değerler
- 07 Eylül 2017, Perşembe
Zahir ilmi çoktur mahluka satar
Ellerin bağında şakıyıp öter
Varma yakınına yakandan tutar
Hakkın dergâhından düşürür seni
Noksani sakınıp uyma her cana
Bir can içre bin can yeter irfana
Kusuru sende bul düşme yabana
Nefse uyma yoldan düşürür seni
Aleviler başkalarına zarar vermemek koşuluyla inancını yaşayan her kesime saygı duymuş ve onların inançlarını yaşamaları için de destek vermiştir. Bu durum Anayasamızca da teminat altına alınarak, “Din ve Vicdan özgürlüğü” olarak bizlere sunulmuştur. Ancak Alevi toplumunun gösterdiği bu hoşgörü ve herkesimi olduğu gibi kabul etme durumu maalesef karşılık bulamamıştır. Oysa Aleviler, kendi inancı için de saygı duyulmasını istemişlerdir.
Alevilerin düşüncelerinin temelinde hatta inançsal ritüellerinde, sembollerden ve şekilden çok öze değer vermeyi uygun görmüşlerdir.
‘’Dağları harekete geçirmek, kalpleri harekete geçirmekten daha kolaydır’’ ifadesi ile dilde değil, kalpte var olan sevgiyi, iradeyi ve Tanrısal aşkı harekete geçirmek istenmiştir.
Son zamanlarda Aleviler üzerinde müthiş planlar yapılmaktadır!
Hem de temel değerler kullanılarak. İnsanlar duygusal anlamda sömürülerek.
Alevilik bildiğimiz üzere İslam’ın özüdür. İslam’ın Türkçe yorumudur. Orta Asya’dan başlamış ve Balkanlara kadar gitmiştir. Bugün dünyanın çeşitli bölgelerinde Aleviler geleneklerini ve inançlarını uygulamaya devam etmektedir. Bu noktada tüm toplumumuzun bilmesini isteriz ki;
Alevilik Sünniliğe benzemez!
Alevilik Şiiliğe benzemez! Ve hatta Alevilik başka hiçbir inanca benzemez.
Alevilik sadece Aleviliğe benzer.
Alevilik, kadim Anadolu’nun kültürünü taşır. Alevilik Ehl-i Beyt’in İslam anlayışı ne ise bu şekilde yüzlerce yıldır var olma mücadelesi vermiştir. Tüm baskı ve asimilasyon hareketlerine karşı.
En çok İmam Hüseyin’i kendilerine örnek alırlar.
Bugün maalesef İmam Hüseyin dahi kullanılarak bazı çevreler tarafından şekle ve gösteriye dönüşmeye yüz tutan uygulamalar ortaya çıkmıştır. Örneğin cem evlerine Hz. Hüseyin'in sancağıdır diye Kerbela'dan getirilen bezlerin gerçekte hiçbiri İmam Hüseyin'e ait değildir. Hz. İmam Hüseyin’in gerçek sancağı maalesef U.B. Ziyad'ın katil askerleri tarafından parçalanmıştır.
O mübarek SANCAĞIN taşıyıcısı ALEMDAR ABBAS’ın cansız bedeni dahi zalim komutan Sad Vakkas’ın oğlu Ömer’in emri ile işkenceye uğratılmış ve Kerbela’da kolları ve başı gövdesinden ayrılmıştır.
Son dönemlerde cem evlerine getirilen sancakların üzerinde yazılan yazılardan ve kumaşından da anlaşılacağı gibi her sene temizlenmekte hatta değişmekte olduğunu anlayabiliriz. Bu sancaklar Şii camiası tarafından camilerde sergilenmektedir.Biz Aleviler bu duruma ancak saygı duyarız.; Bugün nasıl Peygamberimize ait olmayan hadisler varsa gerçekte İmam Hüseyin’e ait olmayan bu sancak maalesef cem evlerimize Mollalar ve müçtehitler tarafından sokulmaktadır.
Maksat belli. Alevileri dini duygularla; biraz mollalaştırmak, biraz sakal, biraz kara çarşaf, biraz namaz ve biraz da Caferi fıkhına çekmektir.
Yinelemekte fayda görüyoruz. Biz hiçbir inancı kötülemiyoruz. Aksine her inancın içerisinde güzelliklerin olduğunu biliyoruz. Fakat durum değerlendirmesi yaparsak;
Şii canlarımız, semaha folklor gözü ile bakarlar…
Şii canlarımız, Kırklar olgusuna hurafe derler…
Şii canlarımız, kadının başının örtülmesi gerektiğini savunurlar…
Şii canlarımız, Ramazan Ayında oruç tutarlar… Muharrem ve Hızır ayında oruç tutmazlar.
Kadın- erkek birlikte ibadet etmezler. Ve daha niceleri…
İnsanları siz ve biz diye AYIRMAK DEĞİL AMAÇ…
Adalette, eşitlikte, özgürlükte hepimiz biriz… Evet… Ancak inançlarımızda, geleneklerimizde hepimiz aynı değiliz…
Ne diyor Kuran’ı Kerim; ( Rum Suresi 22) Göklerin ve yerin yaratılmasıyla dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O'nun ayetlerindendir. Bunda, ilim sahipleri için elbette ibretler vardır.
Herkes olduğu gibi yaşamalı ve bazı değerler istismar edilmemeli. Artık geçmişten ibret almalıyız. Cemel Savaşı’ndan, Sıffeyn’den, Kerbela vakasından ibret almalıyı görev bilmeliyiz. Alevileri bu tarz şekle ve olmadığı halde sancaktır diye getirilen bezleri öptürme yarışına girilmesinden vazgeçilmelidir.
Alevi nüfusunda hatra sayılır oranda Şii-Sünni ve hatta Hıristiyan misyonerler tarafından maalesef asimile faaliyetleri ile sonuç alındı, yani ötekileştirildi. Öyle ki tarihte hiç olmayan dede/baba kıyafetleri, ifadeleri, duruşları sergilenmeye başlandı. Bu durum Balkanlara gitmek üzere…
Yalnızca sancaklar değil, uydurma ocaklar uydurma seyyidler ve daha niceleri. Bu durumun vahamiyeti daha da ileri boyuta geçerek İlahiyat fakültelerinde öğretim görevlisi olan akademisyenlerin dahi kitaplarında anlattıkları Alevilik Şiiliğin bir kolu gibi gösterilme çabalarına şahit olmaktayız. Bu akademisyenler uydurma hikaye ve uydurma kitapları ile atıflar yaptırılarak Hace Bektaş Veli’yi dahi Şii’leştirmeye, Sünni’leştirmeye kalkışmışlardır.
Biliyoruz ki Şii canlar kendi “Şii Hace Bektaş’larını”
Sünni canlar da kendi ‘’SÜNNİ HACI BEKTAŞ’ larını var etmişlerdir.
Bizler de diyoruz ki;
Ne mutlu ‘’Ben pirimden ayrılmam Bin yıl geçse aradan’’ diyen Alevilere…
Ne mutlu ‘’Pir Sultan’a, Kul Nesimi’ye, Kul Himmet’e gönül veren canlara…
Ne mutlu Kuran’ı Azimüşşan’ı kendilerine rehber edinmiş gönüllere…
Ne mutlu ‘’Hayatında en hakiki mürşidi bilim ve akıl edinmiş’’ olanlara…
Alevi İslam İnanç Hizmetleri Başkanlığı