İman ve Teslimiyet
- 05 Aralık 2016, Pazartesi
Bir insan, kendinde yaşarsa hiçbir şey yapamaz. Onu ateşte yakar, çivi de deler ve bir sürü acı da duyar. Ama eğer düşüncede kendinden geçerse, ona ne ateş tesir eder ne acı duyar, ona hiçbir şey tesir etmez.
Hazreti Ali Efendimizin, selam olsun üzerine, savaşta iki omuz arasına bir ok saplanıyor. Arkadaşları ona, “Ya Ali, müsaade et, omuzundaki bu oku çıkaralım” diyorlar. Hazreti Ali dönüp onlara diyor ki: “Oka dokunmayın! Ben huzura durduğum zaman tutun okuçıkarın.” Sonra Hazreti Ali Efendimiz huzura duruyor, oku çıkarıyorlar. Hazreti Ali’den bir ses dahi çıkmıyor. Hazreti Ali Efendimiz namazını eda ettikten sonra, arkadaşları ona, “Ya Ali, biz senin dediğin gibi sen huzura durduğunda oku çıkardık, ama senden hiçbir ses çıkmadı” dediklerinde, Hazreti Ali Efendimiz onlara şu cevabı veriyor: “Ben o anda kendimde değildim, kendimden geçmiştim, çünküHazreti Muhammed ile rabıtadaydım.”
İşte insan, bir mana eriyle rabıtaya girdiği zaman ona ateş ne yapabilir ki, çünkü ateş de bir kuldur. Ateş bizim hizmetimizdedir, istersek büyük ateş yakarız, istersek küçük ateş yakarız.
İman, herşeyin üstündedir, herşeyin üstünde… Bizim iman bakımından rehberimiz Hazreti Ali’dir.
Hazreti Ali bizlere şöyle seslenir:
“Ben görmediğim Allah’a ne inanırım, ne iman ederim.”
Hazreti Ali Efendimiz bu sözüyle ne demek istemiştir? Hazreti Muhammed Efendimizin her sözüne inandım, Allah’ın nurunu Onun cemalinde gördüm ve Ona iman ettim, demek istemiştir. Hazreti Ali Efendimiz, selam olsun üzerine, Resulallah’a sıdk-ı bütün bir imanla bağlandığı için savaşlarda hep kendini ön saflara atmıştır ve her zaman da başarılı olmuştur.
Hazreti Ali Efendimiz yine şöyle buyurur:
“Efendiler! Ben, Hayber kalesini beden gücüyle yerinden sökmedim. Tam aksine, riyazatlıbir halde iman ettiğim yere teslim olduğum için, gücüm bağlandığım yerden geldi. Onun kudretiyle o kale kapısınasıl söküldübenim bile aklım durdu.”
Bir insan, tam manasıyla teslimiyette durursa, artık o kişi ne ölümden korkar, ne de başka bir şeyden. Çünkü onun artık kendi kişiliğine ait hiçbir şey yoktur. Bizlerin bu güzelliklere varamamızın sebebi hep şüphe içinde yaşamamızdan ve devamlı acaba mı, veciba mı, öyle midir, yoksa böyle midir, doğru mudur, yanlış mıdır diye sormamızdan kaynaklanmaktadır. Bırakın şüphe etmeyi, soru sormayı artık, bakın, önümüzde birçok örnekler var, Peygamber Efendimiz var, İmam Ali Efendimiz var, bütün Evliyaullah var. Onlar, tamamen teslimiyetle yürüdüler, etraflarındaki insanlara da hep güler yüz, tatlı dil sarfettiler ve ölümsüz oldular. Dünya durdukça da sevenleriyle yaşayacaklardır. Tasavvuf yolu tamamen teslimiyet ister ve bu yolda şüphelere hiç yer yoktur. Şüpheyle, akılla yola koyulundu mu hiç yol alınamaz.
Hazreti Muhammed’i bulduk mu yüz yirmi dört bin peygamberi bulmuş oluruz, hiçbiri onun dışında değildir.
Mürşid-i Kamillerin yolları Hazreti Ali’ye çıkar. Neden? Çünkü Hazreti Muhammed Efendimiz Hazreti Ali’ye; “Artık nübüvvet (peygamberlik) defteri kapandı, velayet (velilik) defteri açılacak. Onların da başı sen olacaksın” demiştir. Yani velayetin başı Hazreti Ali’dir. Hangi veli olursa olsun Hazreti Ali’yi kendilerine ruh edinmezlerse, kamil insan olamazlar. Hazreti Pir; “Bütün velilerde ve nebilerde gören göz Ali’dir” demiştir.
Dünya arzularından mümkün mertebe uzaklaşmak; az yemek, az uyumak, az konuşmak, Allah ve peygamber muhabbetini kalbe nakşetmek, nefsimizi yenip Allah’a talip ve dileyici olmak, O’ndan gelene sabır ve rıza göstermek, bizleri adım adım O’na yaklaştırır. Aradaki perdeler birer birer, ikişer ikişer, bazen çok daha hızlı kalkar; cemal cemale kalınır. O zaman yolculuğunuz ebedi yaşam, ebedi sevgi, ebedi huzur ve mutluluk makamında tamamlanır.
“ŞAH ALİ’DENSESLENİŞ…
Mekansızlık şarabından başka hiçbir şey anma.
Buna bak, şunu bunu hatırlama.
A biricik sevgili kulum;
Canın oldukça, sen yaşadıkça bu dünyayı anma.
Biricik sevgili kulum;
Sarhoşluk istiyorsan akıllıları hatırına bile getirme.
Biricik sevgili kulum;
Benden söz edip, Hakk aşıklarıyla dost ol.
Biricik sevgili kulum;
Bir yer var ki, Orda ben varım,
Ne varlık var, ne mekan...
Biricik sevgili kulum;
İşte oraya, canın peşine düştüm de, güle güle koştum
Derken kendimi de yitirdim, zamanı da...
Sanki katımda ne bu varmış ne o.
Ah sevgili kulum;
Güzelliğin sarhoşu ol, güzellikte kal…”