Hakk'ın Emri Rızası

  • 23 Kasım 2016, Çarşamba

Sevgili canlar cümlenize aşkı niyazlarımı sunarak sohbetime başlamak istiyorum. Allah ibadetimizi dergâhı izzetinde kabul eylesin. 
Yüce kitabımızın “Ve muhakkak ki sen, mutlaka çok büyük bir ahlâk üzeresin.” diye tarif ettiği Hz. Muhammed, Yüce Yaratıcı tarafından Peygamberlik makamı ile hizmete görevlendirilmiştir. Yüksek seviyede ahlak sahibi olması nedeniyle, Arap yarımadasındaki yapılan uygulamalar ve Allah’a eş koşma inancında olan müşrikleri uyarıp, temizleyip öteden beri Allah’ın gönderdiği peygamberlerin devamı niteliğinde İslam dinini hatırlatmıştır.
Temelinde Ahlak, Teslimiyet, Sevgi, Barış ve ilim olan İslam Dini, Hz. Muhammed’in Peygamberliğinden Hakka yürümesine kadar olan 23 yıl gibi kısa bir zaman dilimi içinde İslam’ı yayma sürecine kısaca Kur’an-ı Kerimin inmesi, kabul görmeme, işkence, göç, savaş ve fetihler sığdırmıştır. Bütün bunları 40 yaşından sonra yapmıştır. Peygamberliğinin ilk yıllarında Hz. Muhammed’i kabul etmeyenler, özellikle Mekke fethinden sonra teslim olmuş ve Hz. Muhammed’e olan kinlerini yüreklerine gömmüş ağızları ile “Müslümanlığı kabul ettik” diye beyanda bulunmuşlardır. 
Bunu kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de Sure ve ayetlerde görebiliyoruz. Münafıkun suresi ve Hucurat 14. Ayet buna en güzel örneği vermektedir.
Geçmişte Dedelerimizin de belirttiği gibi “Kılıç zoru ile Müslüman olanlar” İslam’a en büyük darbeyi vurmuş ve hala onların öğretileri içinde olanlar tarafından İslam, Hz. Muhammed’in ahlakından yani Hz. Muhammed’den koparılıp, Emevi zihniyeti üzerine yerleştirilmeye çalışılmaktadır.
Hz. İmam Hüseyin ve yarenlerinin Kerbela çölünde hunharca şehit edilişlerinin üzerinden geçen yüzyıllara rağmen, kan, gözyaşı, acı, İslam topraklarını terk etmemiştir. Okunulan Kur’an, dua, ibadet, oruç, zekat, hac gibi dini ritüeller araç değil amaç olmuştur. 
Hz. Muhammed’in neden Peygamber olarak görevlendirildiği unutulmuş ya da asıl amacından uzaklaştırılıp yüksek seviyede Ahlaka sahip olan peygamberimizi, övme, kutsallaştırma, yüceltme adı altında, O’nun hal ve hareketleri üzerinden bir şekil yaratıp, o yarattıkları şekle uymayanlara kötü davranışlar sergilemeye başladılar. Kısa bir süre önce Allah’ın “Ademoğullarını şerefli kıldık” ayetine rağmen, Suudi Arabistan’da “Kadın İnsan mıdır?” diye bir seminer düzenleyerek kadını alçaltan bu cahiliye davranış İslam dini içinde İslam’a yapılan bir zulümdür.
“O Allah'tır ki, ümmîlere içlerinden bir resul göndermiştir de o, onlara Allah'ın ayetlerini okur, onları arıtıp temizler, onlara Kitap'ı ve hikmeti öğretir. Onlar bundan önce tam bir sapıklık içine gömülmüşlerdi.” Diye söyleyen ayeti kerime ile görüyoruz ki, Arap yarımadasına bir nur olarak gelen Peygamber Efendimiz sapıtmış olan bir toplumu arıtıp, temizleyip Kur’an-ı ve hikmeti öğretmiştir. Ama bu demek değildir ki her zaman temiz kalacak ve doğrudan ayrılmayacaklar. Zira temiz olan temizler. Hikmet sahibi olan, Hikmeti öğretir.
Son peygamber olduğu ve sağlığında oğlu kalmadığı için Hz. Muhammed’e “Ebder” yani “oğlu yok soyu kesik” dediler. Artık kimsenin onları rahatsız edemeyeceğini ve İslam dininin içinde atalarının dinine döneceklerini düşünüp bu durumdan büyük mutluluk duydular. Buna karşılık Yüce Yaratıcı “Biz sana Kevseri verdik” diyerek, Peygamber soyunun Hz. Fatıma ile devam edeceğini ve İslam dininin Bel kemiği olan “Ahlak ve Hikmet” görevinin de Hz. Ali üzerinden yürütüleceğini Gadir Hum gününde Hz. İmam Ali’nin Velayetiyle tüm insanlığa müjdelemiştir. 
Kabe’de doğan ilk ve tek insan olan, Hz. Muhammed’in yanında büyüyen, Peygamberimiz Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde O’nun yatağına yatan, Peygamberin kızı Hz. Fatıma ile evlenen, İslam ordusunun müşriklerle yaptığı savaşta üstün cesareti ile kahramanlıklar gösteren, cennet seyitlerinin babası olan ve bunun yanında hayatı boyunca Hakk ile olan; teslimiyeti, ahlakı, bilgisi, cömertliği, turablığı, hikmeti ile kısacası her yönüyle örnek bir kişilik olan Hz. İmam Ali, Allah’ın emri üzerine Peygamberimizin ahlakı ile bu görevi yapabilecek tek kişi idi.
“Hakk’ın emri Rızası” 
Diye Hak Erenlerin söylediği bu yol, Hak Muhammed Ali yoludur.
Parayı, makamı, saltanatı, iktidarı isteyenler, bunun karşısında 3 halifeden sonra 4. Halife olan ve İslam’ı vücudunun her zerresine kadar yaşayan Hz. İmam Ali’yi büyük bir engel gördüler. Hz. İmam Ali: “ Yaşadığınız İslam, âlemlerin rahmetinin vahiy yoluyla getirdiği islam değil. İslam, İslam olmaktan çıktı ve ben bile tanıyamaz oldum“der. Eğer onlar yani Emeviler İslam’ı doğru anlayıp uyguladılarsa neden Hz. İmam Ali’yi şehit ettiler? Neden Hz. Hüseyin’i su dahi vermeden şehit ettiler? 
Bir taraftan makam, saltanat vs. için İslam dinini kullananlar, bir taraftan “İslam dinini öveceğiz” diye ilahlaştırıp yaşamdan uzaklaştıranlar, bir taraftan İslam’ı özünden koparıp sırf şekle sokanlar var. Bunların yanında Hz. Muhammed’in Ehli Beyti ve On İki İmamlar ile devam eden ve özellikle Türkler ile tanıştıktan sonra Anadolu’da İslam’ın özünü yaşayan Aleviler, bin türlü zulme uğramasına rağmen temeli Hakk olan inancını yaşamaktadırlar.
Bizler Hakk’ın yolunu talep ediyorsak, kendimiz de Hakkın yoluna uyacağız; yolu kendimize uydurmaya çalışmayacağız. 
Nasıl Hakk’ın emrine uyacağız?
Elimize, Belimize, Dilimize, Şahadetimize ve Biatimize sahip olarak Hakk’ın Yolunu sürebiliriz. “Allah temizdir, temiz olanları sever.” Allah yeryüzünde halifem deyip insanı yüceltmiştir; buna layık olarak dosdoğru yol üzerinde ilerlemek ancak yüksek ahlak sahibi olarak gerçekleşir. Allah’ın kendi ruhundan ruh üflediği insan, bedeninde Ruh’u hâkim kılarsa Allah’ın halifesi olabilir. 
“En büyük düşmanınız Şeytan”dır, diye uyarıyı dikkate almaz isek nefsimizin elinde koca bir ömrü boşa geçirip, Allah’ın halifem diye övdüğü sıfattan çok uzak oluruz. 
Andolsun ki sizi yarattık, sonra sizi biçimlendirdik, sonra da meleklere: "Âdem’e secde edin" dedik. Onlar da secde ettiler. Ama İblis etmedi, secde edenlerden olmadı o.
Allah buyurdu: "Sana emrettiğimde secde etmeni engelleyen neydi?" İblis dedi: "Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın."
Buyurdu: "O halde in oradan. Senin haddine mi orada büyüklük taslamak! Hadi çık! Sen alçaklardansın."
Dedi: "İnsanların diriltileceği güne kadar bana süre ver."
Buyurdu: "Süre verilenlerdensin."
Dedi: "Beni azdırmana yemin ederim ki, onları saptırmak için senin dosdoğru yolun üzerine kurulacağım."
"Sonra onlara; önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından musallat olacağım. Birçoklarını şükreder bulamayacaksın."
Allah buyurdu: "Çık oradan, yenik düşmüş ve kovulmuş olarak. Onlardan sana uyan olursa yemin olsun ki, cehennemi tamamen sizden dolduracağım."
Allah’a, Âdem’in noksan olduğunu söyleyen Şeytan, bunu ispatlamak ve iddiasında haklı çıkmak için tuzaklar kuracaktır. Şeytana uyan nefsimizin peşinden gider isek “Nefs” doymak bilmeyen bir ejderha gibidir. Özgür irademiz ile yapacağımız bütün fiili hareketlerimizden Allah bizleri sorumlu kılmıştır. Peygamberler, Veliler, Erenler ve Allah’ın gönderdiği Kur’an-ı Kerim, bizlerin bu tuzakları karşısında rehberleri olacaktır. Bedenimizde sultan olan aklımızı kullanıp irademiz ile Hakk’ın yolunda gidersek kurtuluşa varabiliriz. Yolumuzun önderleri olan Pirler, Rehberlerin öncülüğünde edep dairesinden dışarı çıkmadan ikrar ile doğruluk ile Hakk’ın emrine Hak ettiğimiz oranda ulaşacağız. 
Sohbetimize son verirken, Hakk’ın emri ne ise o olsun diliyoruz.

Mesut Yıldırım