HAZRET-İ İMAM HASAN (4. GÜN)

  • 03 Eylül 2019, Salı

Hazret-i İmam Hasan, Hz. Ali’nin büyük oğludur. Anası Hz. Peygamber’in kızı Hz. Fatıma’dır. 15 Ramazan 624 yılında doğmuş ve 28.03.670 yılında Hakk’a yürümüştür. İmam Hasan’ın şerefli künyesi Ebû Muhammed, lâkabı Naki ve Tevfik’tir. Sahife-i Rızaviye’de Esma bint-i Amis, şöyle nakleder: “İmam Hasan doğduğu zaman ben onu kehribar renkli bir hırkaya sarıp, Hz. Peygamber’in huzuruna götürdüm.” O vakit Hz. Peygamber: “Ey Esma! Ben sana defalarca evladımı sarı hırkaya sarma demedim mi?” buyurdular. Bunun üzerine ben de, aldığım bu emir üzerine İmam Hasan’ı kâfur renginde bir hırkaya sarıp Hz. Peygamber’in mübarek eline verdim.

Hazreti Resul, Hz. Ali’ye: “Ya Ali! Bu çocuğa ne ad koydunuz?” diye sordu. O vakit Hz. İmam Ali: “Ya Resulallah! Evladıma isim vermekte sizden önce davranamazdım, ama hatırıma gelir ki, müsade olursa “Harp” veyahut Hamza adını vereyim!”

Hz. Peygamber: “Allah’ın hükmü, her hükümden evveldir!” dedi. Bunun ardından Cebrail-i Emin gelip: “Ya Resulallah! Cenab-ı Hakk, Ali sana Musa’ya nisbetle Harun derecesindedir. Onun oğlunun adını versin buyurdu” dedi. O vakit Resulallah: “Onun adı ne idi?” diye sordu. Cebrail: “Şeper’dir! Şeper, Süryani dilinde “Hasan” demektir” dedi. Böylece ismini Hasan koydular.

HZ. İMAM HASAN’IN HALİFELİĞİ

Hz. Ali, Ramazan ayının 21’nde yani 24 Ocak 661 günü Hakk’a yürümüştü. Hz. İmam Hasan, babasının defninden sonra Ramazan ayının yirmi beşinci günü Küfe Mescidinde halka şöyle seslendi: “Ey Küfeliler! Aramızdan öyle bir zat Hakk’a yürüdü ki, Resulallah’tan başka, ne evvel gelenler içinde onun derecesini aşan vardır; ne sonra gelecekler arasında bulunur. O, Resulallah’ın mahiyetinde savaşır, canıyla onu korurdu. Cebrail sağında, Mikail solunda giderdi onun. O, Allah’ın izniyle, gittiği her yeri fethetmeden dönmezdi. Meryem oğlu İsa’nın göğe ağdığı, Musa’nın vasisi Yüşa’nın vefat ettiği, Hz. Muhammed’e (sallallahu aleyhe ve sellem) Kur’an’ın indiği gece, vefat etti o.” Hz. Hasan, bunları söylerken, dayanamayıp ağlamaya başladı. Kendisini dinleyen halk da dayanamayıp ona uydular.

Hazreti İmam Hasan, sözlerine devam ederek: “Ey Müminler! Beni bilen bilir, bilmeyen bilsin ki ben Hz. Ali’nin oğlu Hasan’ım. İnsanlara müjde verenin, Allah’ın Resulü, Muhammed’in oğluyum ben. Allah’ın izniyle insanları Allah yoluna çağıranın oğluyum ben. Ben ki o Ehl-i Beyt’tenim, o Ehl-i Beyt ki, Cebrail evimize inerdi, yine evimizden göğe çıkardı. Ben o Ehl-i Beyt’tenim ki Allah, her türlü kötülüğü giderdi onların üzerinden, tertemiz etti onları. Ben o Ehl-i Beyt’tenim ki, Allah, onları sevmeyi, İslam alemi için farz kıldı. Cenab-ı Allah Kur’an’da: “De ki, sizden tebliğime karşılık, sadece Ehl-i Beyt’imi sevmenizi isterim” buyuruyor.

Ben ki, işte o Ehl-i Beyt’tenim” mealinde uzunca bir hutbe okudu.

Söz buraya gelince, Abbas’ın oğlu Abdullah, ayağa kalktı; “Ey insanlar! Bu Hasan, Peygamber’inizin oğludur, imamınızın oğludur. Ona biat edin” dedi. Bunun üzerine ölünceye dek kendisinden ayrılmayacaklarına dair söz vererek,

         Hz. Ali’ye biat eden 40. 000 kişi, bu defa, O’nun oğlu Hz. İmam Hasan’a biat ettiler. Irak, Mekke, Medine Hicaz ve Yemen halkı da sağlı-ğında Hz. Ali’ye bağlı oldukları gibi, şimdi de oğlu Hz. Hasan’a biat ettiler.

Hakem kararından sonra Şam halkı, Muaviye’ye biat etmiş oldukları için yalnız Suriye ve Mısır eyaletleri Hz. Hasan’a yapılan biatın dışında kaldılar. Hz. Ali’nin vefatını duyan Şam halkı, önce “Emirüş-Şam” olarak biat etmiş oldukları Muaviye’ye, bu kez “Emir’ül-Mü’minin” yani halife olarak biatlarını yenilediler. Aslında Hz. İmam Hasan, beşinci halifedir. Çünkü 6 ay müddetle bu görevinde kalmıştır.

Muaviye, Irak halkının Hz. Hasan’a biat ettiklerini duyunca, 60.000 kişilik bir kuvvetle Irak üzerine yürüdü. Öte yandan İmam Hasan da 40. 000 kişi ile Küfe’den çıkıp önce Deyr-i Abdurrahman adlı yerde konakladı. Daha sonra da Medine’ye geldi. Burada da yanındakilere şöyle seslendi: “Ey ahali! Siz barışta ve savaşta ayrılmamak üzere bana biat ettiniz. Benim bu dünyada hiç kimse ile kavgam ve düşmanlığım yoktur. Doğudan batıya kadar da hiç kimseden incinmişliğim yoktur. Benim katımda güvenlik, barış ve iyi ilişkiler, kırgınlık ve düşmanlıktan daha önemlidir.”

Askerin içinde Hz, Ali’ye ve kendisine candan bağlı olanlar olduğu gibi, “hariciler” de yani ikiyüzlü olanlar da vardı. Hz. Hasan’ın bu sözleri üzerine: “Baban hilafeti Muaviye’ye teslim etti. Sen de mi aynı şeyi yap-mak istiyorsun?” diyerek tepki göstermeye başladılar. Hatta İmam Hasan ’ın ordusundan ileri gelenlerinden pek çok menfaatperest dünya menfaat-leri karşısında ve para karşılığı saf değiştirip Muaviye tarafında yer almış-lardı. Geri kalanlarının da İmam Hasan’ın çadırlarını yağma etmesi ve İmamın eşine ait tüm ziynet eşyalarının yağmalanmaları sonucu, İmam Hasan, Muaviye ile bir antlaşma yapmak zorunda bırakılmıştı.

Durumun kötüye gittiğini gören İmam Hasan, Muaviye’ye haber göndere-rek, bazı koşullarla halifeliği kendisine bırakacağını bildirdi. Bazı tarihi kay-naklarda değişik şekilde verilmiş olsa da bu koşullardan bazıları şunlardır:

1- Muaviye, Irak halkından olup, İmam Hasan’a bağlı olanlara hiçbir zarar vermeyecek,

2- Ehvaz Eyaleti’nin yıllık geliri, İmam Hasan’a ait olacak,

3- Peşin olarak kendisine 5 milyon, kardeşi Hüseyin’e de 2 milyon dirhem para verilecek ve ayrıca kendisine her yıl 200.000 dirhem maaş verilecek,

4- Muaviye, İmam Hasan’dan önce ölürse, halifelik İmam Hasan’a geçecek. Bazı kaynaklara göre ise, Muaviye’nin ölümünden sonra İmam Hasan’ın fikri alınmadan halife atanmayacak,

5- Hutbelerde, konuşmalarda ve toplantılarda Hz. Ali’ye ve yakınlarına küfür edilmeyecek.

Muaviye bu şartları kabul etti, ancak Hz. Ali’ye küfür edilmesi hususuna şerh getirdi. “İmam Hasan’ın bulunduğu meclislerde küfür edilmeyecek” şartını koydu. Tabi ki buna da uymadı. Hz. Ali ve yakınlarına yüzlerce yıl küfür edildi. Yine dördüncü maddedeki şarta da uymayarak, daha sağlığında oğlu Yezid’i kendisine veliaht seçme sevdasına kapılmıştı. İmam Hasan’ın halifeliği altı ay kadar sürmüştü.

HZ. İMAM HASAN’IN ŞEHADETİ

Muaviye, daha sağlığında oğlu Yezid’i hilafete getirmeyi kafasına koymuştur. Ancak, İmam Hasan’la yaptığı anlaşma buna manidir. Anlaşmaya göre, Muaviye’den sonra hilafet, İmam Hasan’ın hakkıdır. Bunun için de Hasan’ın ortadan kalkması gerekir. Muaviye bu durumu bildiği için hiç vakit kaybetmeden harekete geçer. İmam Hasan’ı ortadan kaldırması için, İmam Hasan’ın eşi Cu’de’yi, görevlendirir. Cu’de’ye, “Eğer İmam Hasan’ı zehirler, ortadan kaldırırsan; seni oğlum Yezid’e eş olarak alacağım” der.

Bu görevi alan İmam Hasan’ın eşi Cu’de, hiç vakit kaybetmeden işe koyulur. Birkaç defa İmam Hasan’ın yiyeceklerine ve içeceklerine zehir koyar. Ancak İmam Hasan’ın bünyesi çok güçlü olduğu için fazla tesir etmez. Bu durumdan şüphelenen İmam Hasan’ın kardeşi Zeynep, adeta kardeşinin gölgesi olmuştur. Su testisinin ağzını tülbentle bağlayıp mühürler. Geceleri de yanında kalır. Ehl-i Beyt’in üzerindeki kara bulutlar bir türlü dağılmıyordu.

Cu’de, İmam Hasan ve Zeyneb’in uyuduğu bir saatte gizlice içeri girer ve elindeki elmas tozunu, yani zehiri, su testisinin üzerindeki mühürü bozmadan tülbentin üzerinden testinin içine boşaltır. İmam Hasan uyanır, çölün bunaltıcı sıcağından ve susuzluktan dudakları çatlamıştır, su içmek ister. O vefekâr bacı Zeynep, derhal fırlar yerinden ve testinin mührünü kontrol eder, dokunulmamıştır. Doldurur verir suyu kardeşine, ancak bu su İmam Hasan için şahadet şerbeti olmuştur. Ehl-i Beyt’ten bir ışık daha sönmektedir. Zehir tesirini göstermiştir. İmam Hasan: “Ah! Bu su nasıl bir sudur ki, içime ateş saldı, ciğerlerim parçalanıyor” der ve derhal Hz. Hüseyin’i çağırmalarını söyler.

 

Çarkı felek geçmedi nazından

Yetim yavrulardan körpe kızından

Ciğerleri bölük bölük ağzından

Dökülmüş de gider İmam Hasan’ım

Ehl-i Beyt’in evinde yine feryatlar yükselmektedir. İlâhi tecelliye bakın ki, İmam Hasan’ın rengi, yemyeşildir. Ateş ve ağrı içinde inim inim inlemektedir. İmam Hüseyin, yanına gelince başını kucağına alır, İmam Hasan: “Ey kardeşim! Rüyamda dedemi gördüm. Dedem: “Ey oğul! Sana müjde olsun. Belâ öksesinden ve zemane mihnetinden kurtuldun, yarın benim huzurumda olacaksın” dedi, der. O vakit Hz. İmam Hüseyin, ağlamağa başlar.

İmam Hasan, Şahadet şerbetini içmeden önce son olarak kardeşi Hz. İmam Hüseyin’e: “Ey kardeş! Çocuklarım sana emanet, onları boynu bükük bırakma, onlara sahip ol. Oğlum Kasım, kızın Fatma’ya tutkundur, onları sevgilerinden mahrum bırakma, onların iffetini koru.

Evlatlarımı sana ve seni de Vacib-ül Vücud olan Allah’a emanet eyledim!” diyerek, vasiyette bulunur.

Sefer ayının yirmi dokuzuncu gecesidir, geceler karanlık, geceler acımasız, geceler haindir. İmam Hasan, mübarek diliyle son sözlerini dile getirerek bekâ âlemine erişir.

Veda etti Yaranına eşine

Niyaz etti Şah Hüseyin’in başına

Kudret melekleri gelmiş peşine

Takılmış da gider İmam Hasan’ım

Cude bu kargaşadan istifade edip, Muaviyenin sarayına kaçar ve olanları anlatır. Muaviye, bunu İmam Hasan gibi birine yapan biri benim oğluma da yapar diye Cude’nin başını vurdurur.

İmam Hasan’ın cansız bedeni, kardeşi İmam Hüseyin’in kucağındadır. Feryatlar gecenin karanlığında kaybolur, İmam Hüseyin ve Ehl-i Beyt taraftarları, İmam Hasan’ın mübarek naaşını, dedesi Hz. Muhammed’in kabri civarında defnetmek isterler. Ebu Bekir’in kızı Ayşe bir katıra binerek, taraftarlarıyla birlikte cenaze alayının önünü keser. Cenaze alayında bulunanlar:

- Ya Ayşe! Maksadın nedir?

Ayşe:

- Ravza-i Mutahhara civarına kimseyi defnettirmem.

Cenaze alayında bulunanlar:

-Ya Ayşe! Kimse dediğin kişi, Hz. Peygamber’in göz bebeklerinden biridir. Bir zamanlar deveye bindin, Hz. Ali’ye muhalefet ettin, şimdi de katıra binip, bu şehidin önünü kesersin?

İçleri kan ağlayan Ehl-i Beyt taraftarları, şehidin tabutunu alıp yürürler. Kılıçlar çekilir, oklar gerilir. Yine vahşet kopmuştur. Atılan oklar, cansız bedene saplanır. İmam Hüseyin, öne atılır: “Ey Allah’tan korkmaz, Resul’den utanmazlar! Bir şehidin cenazesine bile ok atıyorsunuz. Hangi dinde görülmüştür bu zulüm? Peygamber’in Ravza-i Pak’ine kimseyi gömdürmeyiz, diye güya ona saygı gösteriyorsunuz. Diğer taraftan da onun ailesinin cansız bedenine ok atıyorsunuz. Saygı bu mu? Ehl-i Beyt düşmanlığınız ne zaman bitecek? İslam arasındaki bu bozgunculuk ne zaman sona erecek? Ben kimsenin kanının dökülmesini istemiyorum. Bizi seven peşimizden gelsin.”der, cenaze alayı döner, Bakiy Mezarlığına ve anası Hz. Fatma’nın yanındadır artık İmam Hasan…

Hz. İmam Hasan’ın Hakk’a yürümesinden sonra Muaviye’nin gözüne girmek isteyen bazı kimseler, hiç vakit kaybetmeden oğlu Yezid’in veliahtlığını ilân etmesini istediler. Ancak Muaviye: “Bu işe kalkarsam buna engel olacak kişiler çıkacaktır” diye cevap verdi.

Bu defa Mugire, “Bu işi sen bana bırak, Küfe halkını ben yola getiririm” dedi.  Muaviye, bu düşüncesinde kendince haklıydı.

Çünkü bu defa da en büyük engel olarak Hz. İmam Hüseyin’i görüyordu. Muaviye, yanılmamıştı, düşündüğü gibi onun bu teşebbüsüne mani olacak dört kişi vardı ve bunlar: İmam Hasan’ın kardeşi Hz. Hüseyin, halife Ömer’in oğlu Abdullah, Zübeyr bin Avvam’ın oğlu Abdullah ve halife Ebu Bekir’in oğlu Abdurrahman idi. Ancak Abdurrahman kısa bir zaman sonra vefat etmiş, üç kişi kalmışlardı.