HZ. İMAM HÜSEYİN VE HAYATI (5.GÜN)

  • 04 Eylül 2019, Çarşamba

Hz. İmam Hüseyin, Hz. Ali ile Hz. Fatımatü’z-Zehra’nın ikinci oğludur. Hz. İmâm Hüseyin’in künyeleri; “Ebû Abdullah”, lâkapları; “Sıbt, Şehit, Tâbi-i li-emrillah yani Allah’ın emrine uyan”dır. Hz. İmam Hüseyin, yaklaşık olarak 10 yıl imamet makamında bulundu. 54 yaşında iken Beşir (Şimir), tarafından 10 Muharrem 680 günü Kerbela’da şehid edildi. Hz. İmâm’ın 5 erkek, 3 kız olmak üzere 8 evlâtları olmuştur. Erkek evlâdının üçünün adı Ali’dir; içlerinden sadece Ali Zeynel Abidin, kendilerinden sonra hayatta kalmış ve soyları Hz. İmâm Zeynel Abidin’den yürümüştür.

İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’den bu yana 10 Muharrem günü, İslâm âlemi için hep kurtuluş ve sevinç günü olmuştur. Pek çok peygamber, bu mübarek günde tehlikelerden kurtulmuş, düşmanlarını da helak etmişlerdir. Yalnız bir istisna yıl var ki, işte o sene yüreklerin tâ derinliklerine kadar kan damlamıştır.

O yıl öyle bir yıldır ki, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed (sallallahu âleyhe ve sellem) Efendimizin, yani İslâm âlemini aydınlatan bu nur güneşinin, Hakk’a yürüyüşünün ardından yarım asır dahi geçmemiştir. Bu nur deryasından feyz alan sahabelerin birçoğu henüz hayattadır. Ancak, o nur güneşinin yerinde, yani İslam âleminin başında iktidar hırsıyla gözü dönmüş olan Muaviye bulunmaktadır. Ebu Süfyan’ın oğlu Muaviye,  ölmeden önce oğlu Yezid’i, kendi yerine veliaht etme sevdasına kapılarak; Müslümanlardan oğluna biat etmelerini ister. Yani İslam tarihinin ilk saltanatını kurma çabasındadır.

Ancak onun bu teşebbüsüne, engel olabilecek iki kişi vardı, biri Hz. İmam Hasan’dır, diğeri ise Hz. imam Hüseyin’dir. İmam Hasan ile aralarında bir antlaşma vardır. Bunun önüne geçebilmek için de ilk iş olarak Hz. İmam Hasan’ı zehirleyerek şehit eder.

Muaviye’nin bu çabasına engel olabilecek tek kişi kalmıştır, o da Hz. İmam Hüseyin’dir. İşte bundan dolayıdır ki, Hazret-i İmam Hüseyin, çok önemliydi.  Hz. İmam Hüseyin’in önemi nereden geliyordu? İmam Hüseyin kim idi? Hz. İmam Hüseyin, Allah’ın Resulün torunudur. Allah’ın Resulü, O’nun için hiçbir zaman “torunum” dememiştir. O, İmam Hüseyin için devamlı olarak, “oğlum” diyordu.

Allah Resulü bir hadisinde: “Hüseyin bendendir, ben Hüseyin’denim; Hüseyin’i seveni Allah sever” buyurmuşlardır. Bu sözü söyleyen Allah Resulü, hiçbir zaman kendiliğinden söz söylememiştir. Cenabı Allah, Kur’an’da: “Andolsun ki, Muhammed, sapmadı ve batıla inanmadı; O, arzusuna göre de konuşmaz. O’nun bildirdikleri, vahiy edilenden başkası değildir.” demektedir. (Necm S. A. 1.2.3.4) Bu ayetten de anlaşılacağı gibi, Hz. Muhammed’in; Hz. Hüseyin için söyledikleri, vahiyden başka bir şey değildi.

Bir defasında Hz. Resûl, Hz. Fâtıma’nın evlerinin önünden geçerlerken, Hz. İmâm Hüseyin’in ağladıklarını duyup, Hz. Fâtıma’ya: “Bilmez misin ki onun ağlayışı beni incitir” dedikleri bilinmektedir. Yine Allah Resulü, bir hadisinde: “Hasan ve Hüseyin, cennet gençlerinin iki efendisidir” demiş; “Babalarının, onlardan da hayırlı” olduğunu buyurmuş ve onların; “Arşın iki küpesi” mesâbesinde olduklarını söylemiştir.

Hazreti İmam Hüseyin, yeni doğmuştur. Cebrail-i Emin gelir: “Ey Allah’ın Resulü! Cenab-ı Allah, torunun Hüseyin’in doğumunu kutlamak için beni görevlendirdi,  torununun doğumu kutlu olsun” der ve aynı zamanda baş sağlığı diler. Allah’ın Resulü: “Ya Cabrail! Hüseyin’in doğumunu kutladınız, arkasından da baş sağlığı dilediniz, bunun anlamı nedir?” diye sordu.

O vakit Cebrail: “Ya Allah’ın Resulü! Bu torunun Hüseyin, senin düşmanların tarafından, Kerbela denilen yerde boğazı kesilerek şehit edilecek. Cenab-ı Allah, bunu da bildirmemi istedi” diyerek, bu olayın nasıl ve ne zaman olacağını da bildirdi.

Bu haberi alan Hz. Muhammed, çok üzüldü ve ağlamaklı oldu. O vakit Hz. Peygamber’in yanında bulunan Hz. Ali de olayı öğrendi ve çok üzüldü. Hz. Ali (Keremullahu veche) eve gidince bu haberi Hz. Fatıma anamıza söyledi. Hz. Fatıma anamız, ağlayarak babasının yanına vardı ve bu haberi bir de onun ağzından duymak istedi. Allah’ın Resulü, duyduklarını olduğu gibi kızına anlattı.

Bu haberi bir de babasından duyan Hz. Fatıma: “Ey babacığım! Bizim hiçbirimizin olmadığı o günde benim yavrum için kimler ağlayıp, yas tutacaklar” diyerek, tekrar ağlamaya başladı.  O vakit gaipten bir ses: “Ya Fatıma! Sen hiç merak etme, o vakit Muhammed ümmetinden öyle bir zümre olacak ki, dünya durdukça senin Hüseyin’in ve yakınları için gözyaşı dökecekler” diyerek, Hz. Fatıma anamızı, teskin ediyordu.  Hz. Muhammed’in, bu iki göz nuru İmam Hasan ve İmam Hüseyin hakkındaki hadisleri oldukça fazladır.                        

         HAZRETİ İMAM HÜSEYİN’İN İMAMET YILLARI

Hz. İmam Hüseyin, Hz. İmam Hasan’ın ardından kendisine bağlı olanların başında on yıl kadar imamet makamında bulundu. Yaklaşık altı ay dışında bu müddetin tümü Muaviye'nin hilafeti zamanında en zor koşullar ve en ağır baskılar altında geçti. Çünkü Hz. Muhammed’in getirmiş olduğu İslam ve dini yasalar, toplumdaki değerini kaybetmiş, Muaviye’nin getirdiği gayri adil yasalar, Allah ve Resulü’nün isteklerinin yerini almıştı. İkinci olarak da Muaviye ve yandaşları, her türlü yola başvurarak Ehl-i Beyt'i ve Ehl-i Beyt taraftarları ile Hz. Ali ismini ortadan kaldırmak, yok etmek istiyorlardı.

Muaviye, İmam Hasan’ın Hakk’a yürümesinden sonra Yezid’in veliahtlığı işini halka duyurması için Mekke valisi Velid’e mektup gönderdi. Bu kimseler, kendi bölge halkına durumu açıkladılar. Gittikleri her yerde tüm şehir halklarının biat ettiği söyleniyordu. Muaviye, durumdan memnundu, hatta Muaviye, bizzat kendisi kalkıp Mekke ve Medine’ye geldi, diğer şehir halklarını Yezid’in veliahtlığını kabul etmiş gibi göstererek, gittiği her yerde Yezid’in veliahtlık biatını sağladı. Sadece İmam Hüseyin, İbni Zübeyr ve İbni Ömer, Yezid’e biat etmediler.Hicretin 58. yılı, yani Miladi 680 yılının Temmuz ayının ortalarında Muaviye öldü. Muaviye'nin ölmesi üzerine oğlu Yezid hilafet makamına geçti. Hilafeti eline alır almaz hemen muhtelif bölgelerin vali ve yöneticilerine mektuplar yazarak, onlara babası Muâviye'nin ölümünü bildirdi.

 Ayrıca kendisinin döneminde de bulundukları görevlerine devam edeceklerini bildirip, bu defa kendisine halife olarak halktan tekrar biat alınmasını istedi.

Aynı mevzuda bir mektup da yeni tayin ettiği Medine valisi olan Utbe’nin oğlu Velid’e gönderdi ve bir not da ilave edip, babası döneminde kendisine biat etmeyi kabul etmeyen üç meşhur şahsiyetten de biat almasını önemle istedi. Bu üç kişi ise: Hz. İmam Hüseyin,  Hattab Ömer’in oğlu Abdullah ve Zübeyir’in oğlu Abdullah idi.  Yezid, ayrıca şöyle bir uyarıda da bulunmuştu. Bu üç kişiden biat almak istediğin zaman onlara karşı sert davran, en ufak bir müsamaha gösterme ve biat etmedikleri sürece gözaltında bulundur, herhangi bir yere gitmelerine izin verme.

Utbe’nin oğlu Velid, Yezid'in mektubu kendisine ulaşır ulaşmaz, gece olmasına rağmen, Muâviye'nin önceki valisi olan Hakem’in oğlu Mervan’ı yanına çağırtıp, Yezid'in mektubu hakkında onunla istişare etti.  Mervan: "Muaviye'nin ölüm haberi şehirde yayılmadan önce bu üç kişiyi yanına çağır ve onlardan Yezid için kesinlikle biat al" dedi. Velid,  Mervan’ın bu önerisini uygun bulup, aynı gece bu üç kişiye memur göndererek, huzuruna çağırttırdı. Bunun üzerine Hz. İmam Hüseyin, yakın dostlarına: Velid gece vakti beni yanına çağırıyor; sizler de benimle beraber gelip kapının önünde bekleyin. Eğer içeride bir gürültü olursa, yani sesim yükselirse, içeriye girin dedi. Daha sonra hep birlikte Velid’in yanına gittiler. İmam Hüseyin içeri yalnız girdi; diğerleri kapının önünde beklediler.

İmam Hüseyin, Velid'in makamına geldiğinde, tahmin ettiği gibi, Muaviye ölmüştü ve halife olarak Yezid'e biat etmesi istendi.  İmam Hüseyin, Velid'e: "Benim gibi birisinin gizli olarak biat etmesi doğru değildir. Umarım ki sen de böyle gizli bir biata razı olmasın. Bütün Medine halkını, biatlerini yenilemek için davet ettiğinde, eğer biz de bu işi yapmaya karar alırsak, diğer Müslümanlarla birlikte biat ederiz." Dedi.

Velid,  Hz. Hüseyin'in bu cevabını yerinde bulup fazla ısrar etmek istemedi. Ancak, İmam Hüseyin, oradan ayrılmak üzereyken, orada hazır bulunan Mervan, gizlice Velid'e: "Eğer gecenin bu saatinde Hüseyin'den biat alamazsan, daha sonra kan dökülmedikçe onu biata zorlayamazsın. Kesinlikle buradan ayrılmasına müsaade etme ve biat etmezse, Yezid'in emrettiği gibi boynunu vurdur" diye uyardı.

İmam Hüseyin, Mervan'ın bu tutumunu görünce, ona hitap ederek: "Ey Zerka'nın oğlu sen mi beni öldüreceksin yoksa Velid mi? Yalan söyledin ve günah işledin diyerek, sert bir dille Mervan’a uyarıda bulundu. Daha sonra da Velid'e dönerek: "Ey emir! Bizler nübüvvet hanedanı ve risalet madeni, meleklerin sık-sık hanemize uğradığı ve Allah'ın rahmetinin kendilerine indiği kimseleriz.

Allah-u Teâlâ İslam'ı bizimle, yani Hz. Muhammed (Sallallahu Aleyhe ve Selemle) başlatmış, bizimle devam edecektir.

 Ama benden kendisine biat almak istediğin şahıs, yani Yezid,  şarap içen, elini suçsuz insanların kanına bulayan, ilahî düsturları ayaklar altına alan, alenen halkın gözü önünde fısk-u fücura başvuran bir şahıstır.  Acaba benim gibi bir kimsenin böyle fasid birine biat etmesi doğru olur mu? Bu hususta biz ve siz geleceği nazara almalıyız; o zaman da hilafet ve biat makamına, hangimizin daha lâyık olduğunu göreceksiniz. İmam Hüseyin Velid'in ümidini suya düşüren bu konuşmasından sonra oradan ayrıldı.

Hz. İmam Hüseyin buradan ayrıldıktan sonra dedesi Hz. Muhammed’in kabri başına gitti.Hatib-i Harezmî'nin naklettiğine göre Hz. İmam Hüseyin, Velid'in meclisinden çıktı,  aynı gece doğruca dedesi Resulullah'ın haremini ziyaret etti, kabrinin kenarında durup ceddine: "Selam olsun sana ey Allah'ın elçisi, ben senin yavrun ve kızın Fatıma'nın oğlu Hüseyin’im. Ben ümmetinin arasında onların hidayeti ve önderliği için halife kıldığın torununum. Ey Allah'ın Peygamber’i, şahit ol ki senin ümmetin bana yardımda bulunmadılar, beni korumadılar. İşte bunlar, seninle yeniden görüşünceye dek var olan şikâyetlerimdir"  dedi.

Hz. İmam Hüseyin,  bir gece sonra, ikinci kez olarak dedesinin kabrini ziyaret edip,  şöyle dua etti: "Allah'ım! Bu senin Peygamberi’nin kabridir, ben ise Peygamber’inin kızı Fatıma'nın oğluyum. Şu anda sana da malum olan bir olayla karşılaşmış bulunuyorum. Allah'ım! Ben iyiliği severim, kötülükten hoşlanmam. Ey celal ve ikram sahibi olan Allah’ım! Bu kabri ve içerisindeki yatan şahsın hürmeti hakkı için benim için,  senin ve Peygamber’inin rızasına uygun olan yolu mukadder kıl." dedikten sonra annesi Hz.Fâtıma’tü Zehrâ’nın ve “Ehl-i Beyt’in” kabirlerini ziyaret edip, oradan ayrıldı.

                            Küfe’liler İmam Hüseyin’e mektup yazarlar.

Asr-ı Saadet dönemini yani Hz. Peygamber Efendimizin 23 yıllık hilafet dönemini gören insanlar, bu zulümden rahatsız oluyorlardı. Bir çıkış yolu arıyorlardı. Hz. Ali devrinde başşehir yapılan Kûfe şehrinin ahalisi de hemen, hemen topluca imzalı mektuplar göndererek, Peygamber Efendimizin muazzez torunu Hz. Hüseyin’i,  davet ettiler. O’nun halife olmasını istediler. Hz. Hüseyin’in Yezid’e biat etmeyip Mekke’ye gideceğini haber alan Kûfeliler’den bilhassa Şebes b. Rib’î ve Süleyman b. Surad gibi bazı ileri gelenler, onu hilâfete getirmek için kendisine davet mektupları yazdılar. Ayrıca, Ebu Abdullah el Cedeli başkanlığında bir heyet gönderdiler. Kûfeliler, bu davetlerini yaparlarken, Yezid’i tanımadıklarını, Hz. Hüseyin’e halife olarak biat etmek istediklerini yazıyorlardı.

Hz. Hüseyin’in Küfe’lilelerin mektuplarına cevabı

Kûfe halkı, Hz. Hüseyin'in Yezid’e biat etmekten kaçınıp Yezid, hükümetine karşı mücadele vermeye kalkıştığını öğrenmişlerdi. Bunun üzerine Hz. İmam Hüseyin'e çok sayıda mektup gönderdiler. Gönderilen mektuplarda şunlar yazılıydı: "Bilindiği gibi,  Muaviye ölmüş ve Müslümanlar onun şerrinden kurtulmuştur. Bizi şaşkınlıktan kurtaracak bir İmam'a muhtacız.

Şimdi biz Kûfe halkı olarak, bu şehirde Yezid'in valisi Numan b. Beşire karşı çıkıp, onunla her türlü ilişkiyi kesmiş bulunmaktayız. Hatta onun cemaatine bile katılmıyoruz. Sadece sizin gelmenizi bekliyoruz, elimizden gelen her yardımı sizin hedefiniz uğrunda esirgemeyeceğiz, sizin yolunuzda kendi canımız ve malımızdan da geçmeye hazırız."

Bazı tarihçilerin naklettiğine göre, Kûfe halkından İmam Hüseyin’e gelen mektup sayısı 12.000 bini aşkındı. Hz. Hüseyin, bu mektuplara şöyle cevap verdi: " Ali’nin oğlu Hüseyin’den Kûfe şehrinin ileri gelen mümin ve Müslümanlarına. Allah'a hamd, O’nun Peygamber'ine selam ve salâttan sonra, siz Küfe halkının en son mektubu “Hani ve Saîd vesilesiyle”  bana ulaştı. Çoğunuzun birleştiği tek nokta şundan ibaretti: "İmam ve önderimiz yoktur. Bize, yani şehrimiz Küfe'ye gel ki Allah-u Teâla senin vesilenle bizi Hakk’a ve doğru yola hidayet etsin. Sizin bu taleplerinizi gerçekleştirmek emeliyle, amcam oğlu ve ailem arasında herkesten fazla itimat ettiğim bir kimseyi,  “Müslim bin Akiyl”i size gönderiyorum.

 Ona halinizi, düşüncelerinizi, görüşlerinizi yakından öğrenip neticeyi bana bildirmesini emrettim. Eğer Küfe halkının ekseriyetinin isteği ve aranızdaki akıl ve fazilet sahibi kimselerin görüşü de elçilerinizin samimiyetle anlattıkları ve mektuplarınızda okuduğum ve zikrettiğiniz gibi olursa, ben de inşallah, pek yakında hareket edeceğim.  İmam Hüseyin, mektubunu şu cümleyle sona erdirdi: "Allah'a yemin ederim ki gerçek İmam, Allah'ın kitabıyla amel eden, adalete sarılan, Hakk’a boyun eğen ve kendisini sadece Allah yoluna adayan bir kimsedir. Vesselam…"

HAZRETİ HÜSEYİN’İN VASİYETİ

Hz. İmam Hüseyin Medine’den ayrılmaya kesin olarak karar vermişti. Medine'den Mekke'ye hareket ettiği vakit,  şu vasiyeti yazıp mühürleyerek kardeşi Muhammed Hanefiye'ye verdi: "Bu Ali’nin oğlu Hüseyin'in kardeşi Muhammed Hanefiye'ye olan vasiyetidir. Hüseyin, şahadet ediyor ki, Allah'tan başka bir ilah yoktur. Muhammed, O'nun kulu ve elçisidir. Hak Dini “İslam”ı Allah'tan “bütün âlemlere” getirmiştir. Cennet ve cehennem haktır. Ben, makam, fesad ve zulüm için Medine'den ayrılmadım. Ben ceddimin ümmetini ıslah etmek, marufa emir, münkeri nehyetmek, ceddim Resulullah, babam Ali'nin yolunda gitmek için harekete geçtim.

 Benim bu kıyamım, yeniden diriliştir, yeniden ayağa kalkma ve yeni bir doğuştur.  Ayrıca dedemin ve babamın bizlere emanet ettikleri İslam’ı gerçek hüviyetine kavuşturmaktır. Öyle ise kim bu gerçeği benden kabul ederse, yani bana itaat ederse, Allah'ın yolunu kabul etmiştir ve kim de bunu reddederse,  yani bana itaat etmezse, Allah benimle bu kavmin arasında hükmedene kadar sabrederim. Kendi yolumu tutup giderim, Allah hükmedenlerin hayırlısıdır. Kardeşim! İşte bu benim sana olan vasiyetimdir. Muvaffakiyet Allah'tandır, O'na tevekkül ediyorum, dönüşüm de yine O'nadır."

Ümme Seleme’nin İmam Hüseyin’e yalvarışı

Hz. Peygamber’in eşi Ümmü Seleme, İmam Hüseyin’e: Oğulcuğum, Irak’a, yani Küfe’ye gitmekle beni hüzünlere boğma; çünkü ben Allah’ın Resulünden, Oğlum Hüseyin Irak’ta, Kerbelâ denilen yerde şehit edilecek, dediğini duydum demişti.  O vakit Hz. İmam Hüseyin: Ey ana! Vallahi ben bunu daha iyi biliyorum, çare yok, öldürüleceğim; öldürüleceğim günü, beni kimin şehit edeceğini, nereye defnedileceğimi, Ehl-i Beyt’imden kimlerin şehit edileceklerini, hepsini biliyorum; istersen şehit edileceğim ve defn olunacağım yeri sana da göstereyim buyurmuşlar ve Kerbelâ yönünü işaret etmişlerdi.

Hz. İmam Hüseyin Mekke halkına bir konuşma yapar.

Hz. İmam Hüseyin, Medine’den ayrılıp, Miladi 680 yılı Şaban ayının 4. günü Mekke’ye vardı. Mekke’ye varınca, Haşim oğullarıyla, “Ehl-i Beyt” dostlarını, toplayıp, onlara Emeviler’in uyguladığı zulümlerden bahsedip, şöyle seslendi: Bugün ben size bazı şeyler söylemek istiyorum.  Sözlerim doğruysa gerçek olduğunu söyleyin, değilse yalanlayın.  Sözlerimi duyun, yazın, yayın, sonra şehirlerinize boylarınıza dönünce, emin olduğunuz, inandığınız kişilere sözlerimi duyurun. Onları çağırın, çünkü ben, bu gerçeğin yıpranmasından, yitip gitmesinden korkuyorum”. Amma: “Allah, kâfirler hoşlanmasa da nurunu parlatır” dedi.

Hz. İmam, bu hutbelerinde: Zalimlerin her tarafı tuttuğunu, Müslümanların onlara adeta kul-köle olduklarını, imansız kişilerin iş başına geçtiklerini, inananlara acımadıklarını, zayıflara şiddetle davrandıklarını, bütün bunlara karşı da Allah’ın kendilerine ululuk ihsan ettiği kişilerin sustuklarını, bu yüzden gazaba uğramaları ihtimalinin pek kuvvetli olduğunu anlatmışlar ve hutbenin sonunda:

 “Allah’ım!  “Sen bilirsin ki bu sözlerim, hükmetmeye rağbetimden, mal-mülk elde etmeyi dilediğimden değil; ancak senin gibinin yollarını göstermek, şehirlerini mamur bir hâle getirmek istediğimdendir. Böylece de mazlum ve çaresiz kullarının esenliğe ulaşmalarını, emirlerini, hükümlerini yerine getirebilmelerini sağlamak istiyorum.” Ve sözlerini şöyle bitirmişlerdi: Ey Mekkeliler! Ey Müslümanlar! Eğer sizler bize yardım etmezseniz, hakkımızda insafa gelmezseniz, zalimler, size musallat olurlar; Peygamber’imizin dininin nurunu söndürürler. Allah bize yeter ve ona dayandık, ona yöneldik ve varıp gideceğimiz onun kapısıdır mealindeki ayeti okudu.

Görülüyor ki Hz. İmam Hüseyin, Muaviye’nin oğlu Yezid’e karşı direnmek ve karşı durmak üzere hazırlanmaktadır. Hz. İmam Hüseyin ve Haşim oğulları, biat etmemişlerdi; esasen Hz. İmam Hüseyin, Muâviye’ye de biat etmemiş ve Hz. İmam Hasan, bu hususta ısrar etmemesini Muâviye’ye söylemiş, o da kabul etmişti.